Yazılara Dön

Sanat ve Eğitim: Görsel Algılama Üzerine

Yazar Kategori Makaleler

Öğr. Gör. Ümit PARSIL

Adıyaman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü / umitparsil@hotmail.com

                                        

Güzellik, titiz bir gözlem yoluyla toplanan izlenimlerin iyi işleyen bir beyin tarafından, biçimlerin bir uyum içerisinde düzenlenmesidir. Biçimlerin ve renklerin nasıl olduğunu, onların sonsuz derinlikteki zenginliklerini, tonlarını göremeyen, algılamayan insan nedenli zeki ve akıllı olursa olsun, güzel bir resim yapabilir mi?

Her insan gibi ressamda doğayla ve yaşamla ilgili ne varsa, zihinsel, duyumsal, sezgisel güçlerini seferber ederek algılamaya ve tanımaya çalışır. Duyular aracılı ile aldığı izlenimlerin beyinde anlam kazanması algılamadır. Bilinçle seçilmiş, dikkatin nesnenin üzerine yöneltildiği, estetik amaçlı bir irdelemedir. Burada,  araştırma, seçme, önemli özelliği kavrama, sadeleştirme, soyutlama, analiz-sentez yapma, tamamlama, düzeltme, kıyaslama, problemi çözme, birleştirme ayırt etme ve anlam bütünlüğüne ulaştırma gibi işlevler söz konusudur.

Düşünmek demek; nesnelerle ilgili olarak duyularımız aracılığı ile topladığımız izlenimlere dayanarak, nesnenin çevresi arasındaki ilişkilerinin yeniden organize edilmesidir. Yani soyutlamadır.

Algılama ve düşünme ayrı olamazlar, soyutlama her ikisi arasındaki vazgeçilmez bağdır. Yapılan gözlemler insanda algılamanın uzun ve yorucu araştırmalar, gözlemler ve deneyler sonucu oluştuğunu ve zamanla otomatik bir davranış biçimine dönüştüğünü göstermektedir.

İnsanın duyu organlarının eğitilmesi aynı zamanda yeteneklerinin geliştirilmesine katkıda bulunur. Bu katkı; görme ile bakmanın birbirinden ne denli farklı davranışlar, kavramlar olduğunu da anlamamızı sağlar.

Çünkü insan, görme duyusu aracılığı ile algıladığı elemanları olayları anlamlandırarak başkalarına aktarır. Anlamlandırmanın düşünceye ve zihinsel biçimlendirmeye aktarmanın temeli ise, plastik-fonetik ögelere, bir başka deyişle görsel- işitsel-dilsel ögelere dayanır.

Her bireyin kendisine göre bir güzellik anlayışı olduğu doğrudur. Ancak değişmeyen bir başka nokta vardır ki, estetik heyecanı ve yaratıcı; soyutlamacı zekanın gerekliliğidir. İster figüratif ister soyut için olsun.

Görsel anlatım ve aktarım bir başka deyişle sanatsal uğraşı kişiliğin oluşup gelişmesine, yaratıcı gücün artmasına, yaşamsal bir biçimde yerine getirmesine olanak verir ve nihayet toplum içerisinde insanın aktif- dinamik bir varlık olmasının temel koşuludur.

 

Görsel Algılama

Görsel algı; görme duygusunu kullanarak öğrenmedir. Görsel ayırt etme, görsel eşleştirme, görsel sınıflandırma, şekil-zemin ayrımı, nesneler arası mekân ilişkisi ve görsel bellek alt başlıkları altında toplanmaktadır.

Çevrenin görsel algısının anlamlı bütünler haline gelebilmesi bazı algılama özelliklerine bağlıdır. Bu özellikler algılamada değişmezlik, algılamada organizasyon, görsel derinlik algılaması ve algı yanılmalarıdır. Algı yanılmaları, duyumların zihinde yanlış olarak yorumlanmasıyla oluşur. Algı yanılmaları, duyu organlarının özelliğinden, uyaranların niteliklerinden, fiziksel nedenlerden, geçmiş yaşantılardan, içinde bulunulan ortamın etkisinden ve kültürden ileri gelmektedir.

Yukarıdaki resimde, düşey çizgilerin paralelliği; şekillerde düşey çizgiler mutlak birbirine paraleldir. Düşey çizgilerin paralelliği çeşitli tertiplerde bozulmuş gibi algılanmaktaysa da gerçekte tam paraleldir.

Görsel derinlik algılaması ise çevrede ki üçüncü boyutun, iki boyutlu ağ tabakada oluşan imgeler aracılıyla algılanmasıdır.

Görsel algılama, renk ve biçim algılaması, renk kuramları üzerinde durur. Çevrenin görsel algısının anlamlı bütünler haline gelebilmesi bazı algılama özelliklerine bağlıdır.

Yukarıdaki resme bakıp ve gördüğümüz renkleri söylemeye çalışalım. Dikkat edelim; yazılanı değil gördüğümüz renkleri söyleyeceğiz.

Konunun Açıklaması:

J. R. Stroop’un 1935 yılında geliştirdiği üç kısımdan oluşan bir bilişsel kontrol testi. Testin ilk kısmında deneklere renk isimleri sunulur ve bunları olabildiğince hızlı okumaları istenir. İkinci kısımda renkli mürekkeple basılı nokta kümelerinin renklerinin olabildiğince hızlı söylenmesi istenir. Üçüncü kısımda ise sunulan rengin adından farklı renkten mürekkeple yazılan kelimelerin olabildiğince hızlı (ve yüksek sesle) okunması istenir. Örneğin ‘mavi’ kelimesi kırmızı veya sarı mürekkeple yazılmıştır.

Bu deneylerden çıkan ve Stroop etkisi olarak adlandırılan çarpıcı sonuç, deneklerin, farklı renkten mürekkeple yazılan renk adlarını (örneğin mavi renkle yazılı ‘kırmızı’ kelimesini) okumakta oldukça zorlanmaları, doğru okuyabilmek için uzunca bir süre harcamaları, hatta yazılı kelimeyi değil, mürekkebin rengini söylemeleridir (örneğimizde doğru okuma ‘kırmızı’ olacakken, deneğin ‘mavi’ demesi).

Bu testin bilişsel psikoloji açısından önemi, görsel algıyla (burada renk) sembolik-semantik algı (burada rengin adı) arasında bir çatışma olduğunda, görsel algının ağır basmasıdır. Başka bir deyişle görsel algı daha temel, daha ilkeldir ve semantik süreçlerden önce gelir.

Güzellik, titiz bir gözlem yoluyla toplanan izlenimlerin iyi işleyen bir beyin tarafından, biçimlerin bir uyum içerisinde düzenlenmesidir. Biçimlerin ve renklerin nasıl olduğunu, onların sonsuz değişkenlikteki zenginliklerini, tonlarını  göremeyen, algılamayan insan nedenli zeki ve akıllı olursa olsun, güzel bir resim yapabilir mi?

Her insan gibi ressamda doğayla ve yaşamla ilgili ne varsa, zihinsel, duyuşsal, sezgisel güçlerini seferber ederek algılamaya ve tanımaya çalışır. Duyular aracılığıyla aldığı izlenimlerin beyinde anlam kazanması algılamadır. Bilinçle seçilmiş, dikkatin yoğun olarak nesnenin üzerine yöneltildiği, estetik amaçlı bir irdelemedir. Burada, “araştırma, seçme, önemli özelliği kavrama, sadeleştirme, soyutlama, analiz-sentez yapma, tamamlama, düzeltme, kıyaslama, problemi çözme, birleştirme ayırt etme ve anlam bütünlüğüne ulaştırma gibi işlevler söz konusudur.

Düşünmek demek; nesnelerle ilgili olarak duyularımız aracılığı ile topladığımız izlenimlere dayanarak, nesnenin çevresi ile ve kendi arasındaki ilişkilerinin yeniden organize edilmesidir. Yani soyutlamadır.

Algılama ve düşünme ayrı olamazlar, soyutlama her ikisi arasındaki vazgeçilmez bağdır. Yapılan gözlemler insanda algılamanın uzun ve yorucu araştırmalar, gözlemler ve deneyler sonucu oluştuğunu ve zamanla otomatik bir davranış biçimine dönüştüğünü göstermektedir.

İnsanın duyu organlarının eğitilmesi aynı zamanda yeteneklerinin geliştirilmesine katkıda bulunur. Bu katkı; “görme” ile  “bakma”nın birbirinden ne denli farklı davranışlar – kavramlar olduğunu da anlamamızı sağlar. Çünkü insan, görme duyusu aracılığı ile algıladığı elemanları- olayları anlamlandırarak başkalarına aktarır. Anlamlandırmanın temeli düşünceye ve zihinsel biçimlendirmeye aktarmanın temeli ise, plastik-fonetik öğelere, bir başka deyişle görsel- işitsel – dilsel öğelere dayanır.

Her bireyin ya da çağın kendisine göre bir güzellik anlayışı olduğu doğrudur. Ancak değişmeyen bir başka nokta vardır ki, o da yoğun bir estetik heyecanı ve yaratıcı – soyutlamacı zekânın gerekliliğidir. İster figüratif ister soyut için olsun…

Görsel anlatım ve aktarım bir başka deyişle sanatsal uğraşı kişiliğin oluşup gelişmesine, yaratıcı gücün artmasına, yaşamsal işlevlerini sağlıklı bir biçimde yerine getirmesine olanak verir ve nihayet toplum içerisinde insanın aktif- dinamik bir varlık olmasının temel koşuludur.

Görsel algı; görsel ayırt etme, görsel eşleştirme, görsel sınıflandırma, şekil-zemin ayrımı, nesneler arası mekân ilişkisi ve görsel bellek alt başlıkları altında toplanmaktadır.

KAYNAK: PARSIL, Ümit. 2012: Görsel Algılama, An Yayınları İstanbul.

Yorum Ekleyin