Yazan: Mehmet ÖMÜR
Kojiro Agaki “Paris Seni Seviyorum” Sergisi
7 Şubat 2022 – 29 Eylül 2022, Japon Kültür Merkezi, 101 bis Quai Jacques Chirac, 75015-Paris
Yabancı Basın Üyeleri Derneği olarak Japon Kültür Merkezi tarafından ağırlandık. Japon Kültür Merkezi başkanı Suzuki bizi odasında kabul edip, merkezin kuruluşundan bugüne kadar olan gelişimini anlattı. Sorularımıza cevap verdi. Ardından giriş katındaki sergi alanında Kojiro Akagi’nin “Paris Seni Seviyorum” adlı sergisini gezdik.
Akagi ilginç bir sanatçı. Paris’e 1963 yılında, 29 yaşındayken burslu olarak güzel sanatlar okumak üzere geliyor. Aslında ülkesinde üniversitede fizik bölümünde okumuş ve ama hayatını Paris’te geçiriyor. Eşiyle birlikte geliyorlar, hiç çocukları olmuyor. İlk başlarda geçinmek için Japonya’daki moda dergilerine Paris modasından haberler ve fotoğraflar gönderiyor. Yani bir gazeteci gibi çalışarak hayatını kazanıyor. Eşi de “Haute Couture” alanında işler yapıyor.
Akagi bu süreç içerisinde sürekli olarak Paris sokaklarında insanların dikkatini çekmeyen sıradan görüntülerin resimlerini çiziyor. Önce desen olarak yaptığı çizimleri daha sonra yağlı boyaya taşıyor. Kullandığı renkler ve tekniği çok özel. Bu resimleri ile sergiler açıyor. Başarılar kazanıyor, ödüller alıyor. Fransa’dan şövalye ünvanı ve madalyasına layık görülüyor. Son günlerini geçirmek üzere geçtiğimiz yıl Japonya’ya ailesinin yanına dönüyor.
Sergide çektiğim bazı fotoğrafları burada sizlerle paylaşıyorum. Özellikle kırmızı ince çizgilerle boyalı tablolar çok dikkat çekici. Sanat açısından yaşamında belirli periyodlar var. Önce beyaz arka planlar kullanırken daha sonra çok renkli veya kırmızı arka planlara geçtiği dönemleri var. Başta çizimlerini yapıyor arkasından birkaç yıl sonra yağlı boyaya taşıyor. Bazı eserleri ilk olarak beyaz yapıyor daha sonra kırmızıya taşıyor. Aynı yere 20-30 kere gidiyor. Desenlerini yaptığı yerleri defalarca inceliyor, izliyor ve ondan sonra eserini tamamlıyor. Kendisini çok iyi tanıyanlar onu hep sokakta gördüklerini ifade ediyorlar.
Akagi bilgin ve Fransız kültürünü çok iyi tanıyor. Resimlerini satmak için yapmıyor. Hatta ölmeden önce onları yok etmek istiyor. Ressam olarak başarıları onu hiç bir zaman tatmin etmiyor. “Salon des Artistes Français”de Altın Madalya aldığında da çok mutlu olmuyor. Genelde hep şikayetçi ama bulunduğu konumun tüm avantajlarından faydalanmaktan da geri kalmıyor. Bir halkla ilişkiler ve uluslararası gazeteci olarak tüm elinin altındaki imkanları da kullanıyor. Kitaplar yazıyor, sergiler açıyor. Dergilere çizimlerini gönderiyor.
Sanki enerjisini tuvalden, fırçadan değil seçtiği Paris’ten alıyor. Pazar günlerini bütün günü resim yaparak geçiriyor. 100 tane suluboya eserini kolleksiyon dağılmasın diye Carnavalet Müzesine hibe ediyor. Ölmeden önce Bağış Fonu adı altında bir dernek kuruyor. Bu sergiyi de bu fon organize etmiş.
Akagi saplantı derecesinde Paris’in otantik manzaralarını işliyor. Bunlar hem ihtişamlı hem de yıpranmış görüntülerin resimleri. Geçmiş zamanların yansımalarını göstermeye çalışıyor. Bu şehrin şaşırtıcı canlılığını kanıtlayan ve metamorfozları hakkında bilgi ve belge veren, bir taraftan da şimdiki zamanın görüntüleri. Perspektif anlayışı mükemmel. Kendinden önceki Paris ressamlarını taklit eden hiçbir şey görmüyoruz resimlerinde. Titiz bir gözlemci.
Kadrajı içine mimariyi, duvar yazılarını, reklam panolarının, çeşitli tabelaları ustaca yerleştirmeyi biliyor. Kaplamalardaki çatlakları, taşların kopukluklarını, boruların düzensiz bağlantılarını, zamanın duvarlarda biriktirdiği ve açıkçası onu büyüleyen tüm ayrıntıları en ince noktasına kadar göstermeye çalışıyor. Son zamanlarda “urban landscape” de denilen şehir manzaraları içine mimari öğeleri büyük bir başarıyla yerleştiriyor. Esas ilgi alanının mimari olduğu anlaşılıyor.
Bu özel ve duygu yüklü Japon ressam farklı bir Paris okuması sunduğu için hoşumuza gidiyor. Bu resimler bence bir yabancıyı Paris’e delice aşık edebilir.
Japon Kültür Merkezinde Akagi’nin 30 kadar işini görüyoruz. Özetle bu sergi için AKAGI’nin 40 yıllık sanat ve Paris sevgisiden bahsedilebilir. Paris’te figüratif sanatın değer kaybettiği dönemde, figüratif eserler üretip bugüne taşımış bu sanatçıya hayranlık duymamamak mümkün değil. Her zaman estetik açıdan doğruyu aradığı anlaşılıyor. Aynı şekilde Feng Shui enerjisinin kırmızısını da ihmal etmediğini görüyoruz. Resimleri arasında Invalides’in kubbesi, Notre-Dame, Rue de Lappe dikkatimizi çekiyor. Sergideki eserlerin çoğu büyük formatta tuvaller. Bize sergiyi gezdiren sanat tarihçisi rehberimiz önce küçük çizip daha sonra büyük boyutta yağlı boyaya taşıdığını anlatıyor. Paris bir yanda alevler içinde kıpkırmızı görünürken, bir yandan da bembeyaz dantel gibi duruyor.
Geçtiğimiz yıl bugün kaybettiğimiz Paris’in Japon röntgenci ressamına buradan selam ediyoruz.